17 Şubat 2014 Pazartesi

LİMOS - LARISSA IONE

"Şu an acı çektiğini düşünüyorsun değil mi? Ölene kadar bekle sadece. 
Ruh, bedenden daha narindir."



Kitap Adı: Limos 
Yazar: Larissa Ione
Tür: Paranormal, Aşk hikayesi, Yetişkin
Sayfa: 476
Yayın Evi: Arunas
Çeviri: Burcu Çelik
Orjinal Adı: Immortal Rider
Seri: Mahşerin Dört Atlısı
1 - Ares
2 - Limos
3 - Thanatos
4 - Raseph

***

Arka kapak yazısı yazmak gibi bir alışkanlık edinemediğim için ben direk konuya giriyorum. Ares'i önceki sene, tabiri caizse çıkar çıkmaz alıp soluksuz okumuştum. Sabırsızlıkla beklediğim ikinci kitap olan Limos'u da çıktığı an almış ama bir türlü okuma fırsatı bulamamıştım. Demek ki bu güne, yine bir okuma etkinliği çerçevesinde Kütüphanemden Kitap Manzaraları ve Kitap Tutkusu ile birlikte okumak kısmetmiş. (onların yorumları için isimlere tıklamanız yeterli ^^ )
Her satırından keyif aldığım, heyecanlandığım, endişelendiğim ve karakterlerin arasına karıştığım bir kitaptı...

Arik hayatının hatasını Limos'u öperek yapmıştı. Suratına yediği sert yumruktan sonra, henüz toparlanmaya vakit bulamamışken ortaya çıkan eller tarafından Sheul'e, cehennemin işkence odalarına çekilmişti. Ona göre basit olan bu öpücük birilerini, Limos'un nişanlısı Satan'ı çok kızdırmıştı. Ama Satan, harekete geçmek için anahtar sözcükleri duymak zorundaydı. Bu da işkencelerin her geçen gün daha da katlanarak artması demekti. Peki yapılan onca işkencenin sonucunda Arik onlara istedikleri şeyi söyleyecek mi?
Şehvet ve yalanlarla büyütülmüş olan Limos, alıştığı yaşamı Arik için değiştirip yalanlarından vazgeçecek mi? Salgın, kırılan mührünün ardından tam gaz kıyameti getirme çabasındayken, onu engellemek için birleşen R-XR, Aegis ve Atlılar bir yol bulabilecekler mi? Öte yandan, Thanatos'un mührü için kurulan planlar ne sonuçlar doğuracak?... 
Size buna benzer binlerce soru işareti yazabilirim ama cevapları için üzgünüm. Sanırım okuyarak kendiniz bulmalısınız. :) Ama şu kadarını söyleyebilirim ki her satırından keyif aldığım, heyecanlandığım, endişelendiğim ve karakterlerin arasına karıştığım bir kitaptı. Savaş sahneleri, çekilen acılar çok iyi yansıtılmıştı ve kitabın finalinde Ares'te olduğu gibi ek bir bölüm vardı. Bu da merakımızı iyice arttırıp bizi 3. kitaba yönlendiriyor diyebilirim. Çünkü sayfayı hevesle çevirdiğimde ve karşıma çıkan koca boşluğu gördüğümde hissettiğim hayal kırıklığı tarif edilemezdi. :/ 
Puanım:







12 Şubat 2014 Çarşamba

OTO HAYAT I



Bu postu okuyanlar muhtemelen cinsiyetimden şüphe edenler arasına girecek kişiler.
 Evet başıma defalarca kez geldi. Ben otomobillerle ilgili bir şeyler söylemeye başladığımda herkes bana bir acayip baktı :P ama No problem guys, bu benim en sevdiğim yanım. Ben otomobillere koyu denecek derecede hayranım.. Çıkan her modeli takip ederim. Hayır kıyafet modeli değil tabi ki. Araç devlerinin sürekli ve yoğun çalışma temposunda geliştirdikleri yepyeni tasarımlar. Bazıları sadece makyajlanmış olsa da her biri farklı ve özel.
Gerçi son zamanlarda birbirine benzetmeye başladılar. Bilmiyorum belki bana öyle geliyor ama toplama gibi görünüyorlar gözüme. Farlar Mustang, tampon Aston Martin gibi. (mustang ın yeni modelini hiç beğenmedim o yüzden örneklemelerde ilk sıramda -_- ) 
Her şeye rağmen otomobillerin bir ruhu, kişiliği olduğuna inanıyorum. Her yeni model yeni bir birey gibi. Bilmiyorum hiç fark ettiniz mi ama tüm arabalar bir şeyi anımsatır.


Mesela BMW ler kedi farlar kullanır. Izgara bölümü gülümseyen yada kızgın ağız şeklinde olur-du. -du çünkü yeni tasarımlarda epey uçuk şeyler var. Alman devi giderek kendini geliştiriyor. 

Ya da Mitsubishi.. Bu çekik gözlü Japon arkadaşımız bazı konseptlerinde köpek balıklarından esinlenmiştir ve modellerin genelinde agresif hatlar dikkat çeker. Lancer Evo modeli balina kasa diye tabir ettiğimiz hantal hatlarda gövde yapısına sahip olmasına rağmen benim favorilerimdendir. *_*


Audi de ise görünüm + donanımında büyük önem kazandığını görebiliriz. Bir çok yenilik onun kullanımıyla başlamıştır.  Öne çıkan led farlar ve tüm modellerde 4x4 desteği ile karizmatik bir alman diyebiliriz kendisi için.


Peugeot da Fransızların aksine oldukça sıcak bir gülümseme ve fazlasıyla çekik gözler görüyoruz. Bir çok modelini severim. özellikle eski kasa bir 406 ya hayır diyemem *_*


Mercedes deyince birçok yönden akan sular durur. Yine bir Alman devi (Almanlar olmasa kimse oto üretmeyecekmiş ya. Her yerden çıkıyorlar.) Mercedes in en belirgin özelliği ızgara görünümü ve amblemi sanırım. Hava deniz ve kara olmak üzere 3 boyutu kapsayan amblemin hakkını verdiklerini düşünüyorum. Ne yana elimi atsam Mercedes Motors/Mercedes-Benz çıkıyor. Buna ilave olarak kendisinin SUV modelleri harika olsa da tam bir asfalt arabası ve ben pek sevmem kendisini :P


Birçok kişinin aşkı olan İngiliz Mini Cooper ise afacan çocuk imajından son yıllarda sıyrıldı gibi duruyor. Son yıllarda dediğimde 2001 den beri. Üzerinize afiyet BMW onu satın aldı da. Evet yine Almanya :P

Ve araya bir Amerikalı karıştırmanın zamanıdır diyerek Ford abimizi ortaya atıyorum. Dayanıklılığı, kalitesi ve model seçeneklerinin çokluğu nedeniyle en çok satanlar arasında diyebilirim. Gerçekten ömürlük araç sınıfında model üretiyor. Ford'uda bir şeylere benzeteyim diyeceğim ama o kadar çok model var ki. Hangisinden başlasam bilemiyorum. Mesela Mustang (onun Ford kolonisinin bir üyesi olduğu ilk bakışta fark edilemez. çünkü tamamen farklı bir ambleme sahip) çok hüzünlü görünür bana. Far yapısı ve ızgaraları üzüntüsüne rağmen gülümsemeye çalışır gibi bir ifadededir sanki...

***

Anlatabileceğim onlarca model daha var ama başka bir sefere artık. Sadece birkaç modele değinmiş ve üstünkörü geçmiş olmama rağmen bu kadar uzun oldu. Başka bir post için çok beklemeye bilirim :P  Otokopatlığıma tahammül ederek Okuyanlara teşekkürler. ^^



7 Şubat 2014 Cuma

MBLAQ - THE DRAMATIC


Bu güne kadar izlemeyip bekletmekle çok büyük hata yaptığım bir filmi tanıtmak istiyorum.


 Aslında film denemez.  Hayır, 48 dakikalık mini minnacık bir drama... Ama beni benden almaya yetti. Neden mi? Öncelikle filmin isminden de anlaşılacağı üzere oyuncu kadrosu MBLAQ. Benim hayranlığımın tavan yaptığı, fan olmanın doruklarında dolandığım grup..  Her video kliplerini, canlı performanslarını ve katıldıkları programları defalarca kez izlememe rağmen bu dramayı neden  beklettim ki?. Kendime çok kızgınım. -_-   Milyon kez izleyip telafi etmeliyim ^^


Konusuna geçmeden önce söylemeliyim ki, MBLAQ'i okulda görmek çok hoştu. Üniformalar çok yakışmıştı. (Onlara yakışmayan şey var mı? sorusunun cevabı; kesinlikle hayıırrr ^^) Hepsinin karakterleri eğlenceli ve komikti. 


Okula yeni transfer olan güzel (idare eder -_- )  kızımız yıllık kataloğunun yüzü olur ve ondan eşini seçmesini isterler..  "O" kişi olmak için kapışanlar sa tabi ki kızın çekimine kapılan MBLAQ üyelerinden başkası değildir. -_- 


Mir : 3 tane ablaya sahip olmasından dolayı kızlarla iletişim sorunu çekmeyen neşeli, dinç ve fazlasıyla uyanık bir tip :D 


Joon : Aşırı çekingen ve korkak bir yapıya sahip. ( Bence abartmışlar. Çoğu yerde kıyamadım. Alıp bağrıma basasım geldi. ) Mir'in yandaşı sayılabilir. :P


 Cheondung (Thunder) : Yurt dışında okumuş,zengin, kendini beğenmiş ve havalı bir tip. İngilizcesi ve parası en güvendiği şey :P

Torpilli Oyuncu ^^
Seungho : Lidom benim.. Suskun ve karanlık bir tip. (Çok cool *_* ) Okulun en iyisi. Kavga etmekten kaçınmayan ve herkesin korktuğu öğrenci . Müzik ve dans onun(oda benim <3 ) hayatı..


Ve unutmamın mümkün olmayacağı kişi G.O  Diğerlerinden arta kalan tüm rollerde oynamış diyebilirim. Her sahnesi oldukça komikti. Girmediği kılık kalmadı ve çok tatlıydı ^^ 


 Peki Kızımız kimi mi seçti? Tahmini çok zor. izleyip görmeye ne dersiniz :P :) 





*Filmin bayıldığım bir diğer yanı ise müziklerdi. Her sahne için farklı bir şarkıları kullanılmıştı.  ^^